Kalekale / Fakir Baykurt ; genel yayın yönetmeni Kenan Kocatürk ; dizi tasarımı Mithat Çınar ; kapak tasarımı Emel Atik ; kapak resmi Kubilay Dağbatıran.

By: Baykurt, Fakir, 1929-1999 [author.]Contributor(s): Kocatürk, Kenan [publishing director.] | Çınar, Mithat [typesetter.] | Atik, Emel [cover designer, editor.] | Dağbatıran, Kubilay [artist.]Material type: TextTextLanguage: Turkish Series: Literatür Yayınları27Fakir Baykurt Kitaplığı ; 740. Publisher: Beyoğlu, İstanbul : Literatür Yayıncılık, 2015Manufacturer: Ceylan Matbaa. Zeytinburnu, İstanbul : Copyright date: ©2015Edition: Literatür Yayınları'ndan Birinci Basım (4. Basım), Aralık 2015Description: 168 pages ; 22 cmContent type: text Media type: unmediated Carrier type: volumeISBN: 9789750407154 (paperback)Subject(s): Turkish literature | Short stories, TurkishLOC classification: PL248.B395 K35 2015Subject: Fakir Baykurt, öykülerinde köy yaşamının sertliği, yoksulluk, cahillik, taassup, batıl inanç, sömürü gibi sorunları ele alarak köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumsalcı ve gerçekçi bir bakıştan işliyor. Gözlemlerden, canlı tanıklıklardan yola çıkan yazar, günlük konuşma dilini öyküye taşıyarak zaman zaman mizahi bir dil kullanıyor; bürokrasinin çarkları arasında sıkışan ama içinde de bir umudu barındıran “sıradan insanı”, yaşadığı yerin atmosferiyle birlikte çarpıcı bir biçimde betimliyor. İlk basımı 1978’de yapılan Kalekale’yi yeniden okurla buluşturuyoruz: Kamyon daldı duvardan içeri. Yarıya inmiş samanlıktan geçti, danalıktan çıktı. Avlunun tâ dibine, oturdukları odanın önüne gelip durdu. Geçtiği yerlerde duvar, direk bırakmadı dikili. Çivileri bile söktü. Kattı karıştırdı ortalığı. Ne farları kaldı, ne camları. Ne boyası, ne boncuğu, dikiz aynası, kilometresi, yakıt göstergesi filân yamuldu, yılıktı adamakıllı. Bereket motor kendiliğinden durdu. Kalekale’nin durdurması olanaksızdı. Kürüş İbrahim’in karısı, hayatta yamalık yamıyordu. Önce deprem oluyor sandı. Sonra, “Heralım dünyanın sonu geldi, köy yıkılıyor!” diye düşündü. Sonra Kulakçı Salim’in kamyonu burnunun dibine kadar gelmiş görünce düşüp bayılayazdı. Direksiyonda Kalekale’yi görünce de önü aydınlandı. Topladı kendini. “Vaaay eşeğin dölü vaaay! Babandan habersiz aşırdın değil mi kamyonu? Yıktın evimi, yurtsuz yuvasız koydun çoluk çocuğumu! Vaay Kalekale gibi adı batası vaay!” Sonra baktı boynu bileği çizik sıyrık içinde, alnı avurdu kan, hem de beti benzi uçup gitmiş, arpa samanı gibi sarı bir yüzle titreyip durur; acıdı. Fırladığı gibi sol kapağın kulpundan tuttu, açtı, çekip çıkardı çocuğu. “Gel yavru, gel yanıma! Gel de dik dur! Dik dur, hemen yıkılma bakalım!” dedi. (Kalekale) https://www.literatur.com.tr/kalekale
Item type Current library Shelving location Call number Copy number Status Date due Barcode
Books MEF Üniversitesi Kütüphanesi
Genel Koleksiyon PL 248 .B395 K35 2015 (Browse shelf (Opens below)) Available 0023015
Browsing MEF Üniversitesi Kütüphanesi shelves, Shelving location: Genel Koleksiyon Close shelf browser (Hides shelf browser)
PL 248 .B395 .G46 2018 Genç emekli : öz yaşam - 6 / PL 248 .B395 G66 2005 Gönül Ustası / PL 248 .B395 I739 2011 Irazca'nın dirliği / PL 248 .B395 K35 2015 Kalekale / PL 248 .B395 K37 2014 Kaplumbagalar/ PL 248 .B395 K373 2011 Kara Ahmet Destanı / PL 248 .B395 K393 2019 Kavacık köyünün öğretmeni : özyaşam - 3 /

Fakir Baykurt, öykülerinde köy yaşamının sertliği, yoksulluk, cahillik, taassup, batıl inanç, sömürü gibi sorunları ele alarak köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumsalcı ve gerçekçi bir bakıştan işliyor. Gözlemlerden, canlı tanıklıklardan yola çıkan yazar, günlük konuşma dilini öyküye taşıyarak zaman zaman mizahi bir dil kullanıyor; bürokrasinin çarkları arasında sıkışan ama içinde de bir umudu barındıran “sıradan insanı”, yaşadığı yerin atmosferiyle birlikte çarpıcı bir biçimde betimliyor.

İlk basımı 1978’de yapılan Kalekale’yi yeniden okurla buluşturuyoruz:

Kamyon daldı duvardan içeri. Yarıya inmiş samanlıktan geçti, danalıktan çıktı. Avlunun tâ dibine, oturdukları odanın önüne gelip durdu. Geçtiği yerlerde duvar, direk bırakmadı dikili. Çivileri bile söktü. Kattı karıştırdı ortalığı. Ne farları kaldı, ne camları. Ne boyası, ne boncuğu, dikiz aynası, kilometresi, yakıt göstergesi filân yamuldu, yılıktı adamakıllı. Bereket motor kendiliğinden durdu. Kalekale’nin durdurması olanaksızdı.

Kürüş İbrahim’in karısı, hayatta yamalık yamıyordu. Önce deprem oluyor sandı. Sonra, “Heralım dünyanın sonu geldi, köy yıkılıyor!” diye düşündü. Sonra Kulakçı Salim’in kamyonu burnunun dibine kadar gelmiş görünce düşüp bayılayazdı. Direksiyonda Kalekale’yi görünce de önü aydınlandı. Topladı kendini. “Vaaay eşeğin dölü vaaay! Babandan habersiz aşırdın değil mi kamyonu? Yıktın evimi, yurtsuz yuvasız koydun çoluk çocuğumu! Vaay Kalekale gibi adı batası vaay!” Sonra baktı boynu bileği çizik sıyrık içinde, alnı avurdu kan, hem de beti benzi uçup gitmiş, arpa samanı gibi sarı bir yüzle titreyip durur; acıdı. Fırladığı gibi sol kapağın kulpundan tuttu, açtı, çekip çıkardı çocuğu. “Gel yavru, gel yanıma! Gel de dik dur! Dik dur, hemen yıkılma bakalım!” dedi.

(Kalekale)

https://www.literatur.com.tr/kalekale